featured

Mesele sadece para değil

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Blokchain (Blokzincir) teknolojisi Bitcoin isimli küresel merkeziyetsiz bir rezerv para oluşturulmasını mümkün kıldı. 

Blokzincir bu tip teknolojilerin öncüsü olmakla beraber tek örneği de değil. Bu teknoloji grubuna ‘dağıtık veritabanı teknolojileri’ (DLT) deniliyor. 

Bugün bizim kullandığımız merkezi sistemlerde veritabanları belirli noktalarda tutulur. Bu noktalara erişim kaybolursa sistem çöker. Kötü niyetli kişiler bu noktalara erişim sağlarsa veriler çalınır. Veritabanının tutulduğu noktayı denetleyen merci sistemin de sahibidir ve onu tam olarak kontrol eder. 

Oysa DLT’de veritabanı bir noktada bir merkezde tutulmaz. Sisteme üye tüm bilgisayarlarda aynı anda tutulur. Veritabanında bir değişiklik olduğunda senkronize şekilde tüm üye bilgisayarlardaki tüm kopyalarda da aynı değişiklik yapılır. 

DLT’de (istenirse) bir merkez olmayacağı için sistemin çökertilmesi sistemden veri çalınması vs çok çok daha zordur. Veritabanına yeni giriş yapmak için bir merkeze yani onay otoritesine de ihtiyaç yoktur. 

DLT ilk olarak Bitcoin yani merkeziyetsiz para üretimi için icat  edildi. Ancak çok daha geniş alanlarda da kullanılması mümkün. 

Finansal ürünler kimlik tapu diploma telif hakları fikri mülkiyet hakları hukuki deliller tedarik zinciri kayıtları denetim raporları vb her türlü kıymetli veri ve evrak DLT ile saklanabilir. DLT ve akıllı kontratlarla merkezi bir onay merciine ve kağıt vb kayıt tutma zorunluluğu olmadığı için milyarlarca dolar değerinde tasarruf yapılabilir.

DLT Blokzincir ve Bitcoin’in icadı ile yaklaşık on yıldır hayatımızda. Ancak  klasik merkezi yapılar daha DLT’nin ilk ürünü olan merkeziyetsiz bağımsız ve dijital bir rezerv para kavramını bile doğru dürüst içine sindiremedi.

Oysa mesele sadece para değil. DLT’nin verdiği imkanlar mutlaka kredi yaratma mekanizmasında da özgürleştirici bir rol oynayacak.

Bugünkü klasik düzende merkez bankaları baz parayı yaratır. Ticari bankalar ise genelde bire on oranı ile bu baz parayı krediye dönüştürür.

Böylece kredi oluşturma yani baz parayı genişletme ve toplam para arzını meydana getirme de merkezi bir modelle yapılır. Sizin kredibiliteniz olup olmadığına ne kadar kredi alabileceğinize hep merkezdeki bu otorite (onay mercii) karar verir. 

Geçenlerde dünyanın en büyük ve en başarılı Hedge Fonu’nun kurucusu ve yöneticisi Ray Dalio günümüzde krediye asıl ihtiyacı olanların işte bu merkezi bankacılık sistemi nedeniyle krediye ulaşamadığını ve bu durumun çok ciddi fırsat eşitsizliği oluşturduğunu söyledi. Dalio alt kesimlerin krediye ulaşamaması nedeniyle gelir dağılımında adaletsizliğin derinleştiğini belirterek bu sorunun sistemin genelini tehdit ettiği uyarısında bulundu.

İşte gelişen DLT teknolojisi ile ekonomik aktörler ortada banka vb bir merkezi kurum olmadan kendi içlerinde kimin ne kredibilitesi olduğuna kimin ne kadar kredi oluşturabileceğine karar verebilir. 
Ödenmeyen kredilerin kaydı sistemde değiştirilemez ve şeffaf bir şekilde tutulabilir. Kredi skorları bankalar tarafından değil işte bu ödeme performansları ile otomatik olarak çıkartılabilir. Böylece tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi merkezi onay otoritesine ihtiyaç ortadan kalkınca; bu otoritenin tükettiği araziler binalar binlerce çalışan ve onların maliyetleri ve sayısız ihtiyaçları gibi yine milyarlarca dolarlık ekonomik kaynaktan tasarruf edilebilir.

Kulağınıza çok mu ütopik geldi? Yurtdışında anlatsak ütopya bile değil rüya olarak değerlendirirler. Oysa Türkiye’de demokratik kredi oluşturma işi dijital değil ama analog bir DLT yöntemi ile zaten yapılıyor: Dünyada sadece bizde çek sistemi adeta kredi oluşturmak için herhangi bir merkezi denetim olmaksızın ticaret dünyamızda yoğun olarak kullanılır. 

Bugün Türkiye’de vadeli çeklerin ön yüzünde yazan değerlerinin toplamı yaklaşık 1 trilyon TL. Ülkemizdeki toplam para arzı ise (M3) 2.5 trilyon TL civarında. Çeklerin dolaşım hızını (el değiştirme sıklığı) hesap ettiğimiz de belki de bankacılık sisteminin oluşturduğu para miktarından daha fazla bir kaynak kredi olarak çekler ile piyasaya sürülüyor. Üstelik çeklerin ödenme oranı %96 ila 98 düzeyinde.

Bizim zaten kullandığımız bu çek sistemini blockchaine taşıyarak merkezi onay mercii (banka) ihtiyacı kağıt kayıt tutma (çek defteri vs) ihtiyacı vb zorunluluklar ortadan kaldırılabilir. Blockchain üzerinde üretilen kredilerin miktarı dolaşım hızı her ekonomik aktörün kredi notu vb bilgiler anlık bir şekilde elde edilebilir. 

Daha da önemlisi Türkiye bu demokratik kredi oluşturma yöntemini DLT’ye taşıyarak tüm dünyaya yepyeni bir finansal ürün olarak ihraç edebilir. 

Ah keşke dediğinizi duyar gibiyim. Ama merak etmeyin bu konuda çalışmalar çoktan başladı. Cemil Şinasi Türün hocamızın liderliğinde bir ekip Defterhane adıyla çekleri DLT’ye taşımak için çok stratejik bir proje üzerinde zaten şuan Türkiye’de çalışıyor. 

İşte İstanbul’u bir küresel finans merkezi yapmak istiyorsak bize lazım olan muhteşem projelere bir örnek…

Mesele sadece para değil