Para ve Devlet

Hayatımızı ilgilendiren en önemli konulardan biri paradır. Ama ne okullarımızda ne sanat dünyasında ne medyada bırakın ayrıntılı para değerlendirmelerini paranın tarifi bile doğru dürüst ele alınmaz.

En eksik bilinen konulardan bir tanesi de para ve devlet ilişkisidir. Bizde de yurtdışında da yaygın görüş devlet olmadan para olamayacağı yönündedir.

Oysa tarih devletsiz paraların örnekleriyle doludur. En az 500’lü yıllardan 20. Yüzyılın başına kadar Pasifik Okyanusu’nda yer alan Yap Adası’nda kabile hayatı yaşayan insanlar başka adalardan getirdikleri kaya parçalarını para olarak kullanmıştır. Burada  yüzlerce yıl devam eden bir para sistemi vardır ancak bir devletten bahsetmek mümkün değildir. Yine 14. Yüzyılda İtalya’da tüccarlar ve bankalar kendi banknotlarını tedavüle sürmüşlerdi. Bu banknot paralar bütün Avrupa’da ticarette yoğun biçimde kullanılıyordu. 

Bugün paranın devlet tarafından bir merkez bankası aracılığı ile hiçbir sınır olmadan basılması gerektiğini en çok savunan devlet Amerika’dır. Ancak en canlı özel teşebbüs parası örnekleri de yine ABD tarihinde bulunur. 

Amerika’da 18371863 tarihleri arasında merkez bankasının bulunmadığı bir ‘Serbest Bankacılık’ devri yaşanmıştır. Bu dönemde sadece özel bankalar değil hemen herkes kağıt para basabiliyordu. 1860 yılında bankalar eyaletler belediyeler kiliseler özel şirketler mağazalar restoranlar ve hatta özel kişiler tarafından basılan paraların sayısı 8000 çeşide kadar yükselmişti. Bugün tüm dünyada 3000 çeşit kripto parayı fazla bulanlara duyurulur.

Amerikalıların o tarihte henüz merkez bankacılığının ‘büyük ve emsalsiz bilgeliği’ ile henüz tanışmadığını o nedenle böyle başıboş davrandıklarını düşünebilirsiniz. Tam aksine Amerika’da daha devlet kurulmadan önce bir merkez bankası kurulmuştu. Bu banka İngilizlere karşı yürütülen bağımsızlık savaşını finanse etmek için sınırsız dolar basmıştı. Bu para birimine ‘Continental Dollar’ deniliyordu. Sınırsız basılması kısa sürede ülkeyi hiper enflasyona sürüklemiş ve ekonomiyi mahvetmişti. 

Bu acı deneyim nedeniyle ABD’nin kurucu babalarının bir kısmı merkez bankacılığı ve sınırsız basılabilen kağıt paralara karşı tavır aldı. 

Örneğin Thomas Jefferson’ın şöyle meşhur bir sözü vardır: ”Kağıt fakirliktir. O paranın ancak hayaletidir yoksa kendisi değil.”

Bu nedenle Amerikan anayasasında uzun süre sadece altın ve gümüş yasal ödeme aracı olarak kabul edilmiştir. Hatta bu ilk merkez bankası da kapatılmıştır.

Taraftarları boş durmayıp iki merkez bankası daha açtırdılarsa da o yıllarda Amerikan halkı ve yöneticilerin bir bölümü merkez bankası ve sınırsız para basma fikrine çok karşıydı. Bugünkü torunlarını görseler herhalde hayrete düşerlerdi. En son Başkan Andrew Jackson bu üçüncü ABD Merkez Bankası’nı “Jackson Başkan Banka Yok!” sloganı ile girip kazandığı seçimler sonrasında büyük mücadeleler ile  1836’da kapatmayı başardı. 

İşte böylece bugün unutulan ‘Serbest Bankacılık’ dönemi başladı. 1863’te serbest bankacılık bitirildi ancak merkez bankacılık sistemine geri dönülmedi. Aksine kısa süre içinde kağıt paranın %100 altına dayalı olması ilkesini uygulayan klasik altın standardına geçildi.

Bugün bizim bildiğimiz Amerika’nın dördüncü Merkez Bankası FED İse ancak 1913’te kuruldu. FED kurulur kurulmaz %100 olan kağıt paranın altın karşılığı oranını %40’a düşürdü! Yıllar içinde kademe kademe düşürülen bu oran 1971’de sıfırlandı.

Üniversiteler dahil okullar sanat eserleri medya ve haberler bize parayı anlatmıyorlar ancak bir yandan da sanki para binlerce yıldır sadece devlet tarafından ve hiçbir şeye dayanmadan sınırsız bir biçimde basılıyormuş gibi bir hava veriyorlar. 

Oysa işte devletin sınırsız para yaratabileceğini sandığı bu deney çağımızda 1971’de yani sadece 48 yıl önce başladı. 

Çağımızda dedim; çünkü bu deneyi ilk yapan da modern batılılar değil. Daha önce de bir çok devlet bu dahiyane fikri denedi. Tıpkı ABD’nin macerasının daha en başında yaptığı gibi ciddi bir ekonomik zorluk ya da savaş ile karşılaştıklarında ellerindeki paranın miktarını artırıp olduklarından güçlü görünmeye çalıştılar.

Altın ve gümüş binlerce yıl değişim aracı niteliğinde para olarak devletlerin gözetimi olmaksızın ağırlık birimleri ile kullanıldı. M.Ö. 600’lü yıllarda Lidyalılar Anadolu topraklarında bugünkü Manisa civarında tarihte ilk kez bu altın ve gümüş paraları standart haline getirdi ve bugünkü anlamda ilk parayı icat etti. Üretimi sınırlı olan altın ve gümüşe dayandığı için bu ilk üretilen paranın da üretimi sınırlıydı.

Hemen ardından Atinalılar bir savaş döneminde altın paraların içine bakır katarak sınırsız para basmaya çalıştı ve yüksek enflasyona yol açtı. Romanın en ihtişamlı döneminde dinarus isimli altın bir parası vardı. Çöküş döneminde ise daha ucuz madenler ve sınırsız basılan paralar İmparatorluğu hiper enflasyona sürüklemişti. 

İlk kağıt parayı Çinliler icat etti. Yani İtalyan bankaları ya da Avrupalılar filan değil. Çünkü kağıdı da Çinliler icat etmişti. Önceleri Çin’de kağıt para %100 altın ya da gümüşe dayalıydı. Fakat Kubilay Han zamanında 1260’larda Zayıflayan imparatorluk hiçbir sınırlı varlığa bağlı olmayan sınırsız kağıt para basmaya başladı. Sonuç feci bir hiper enflasyon oldu.

Avrupa tarihinde ilk kağıt parayı 1650’lerin sonunda Johan Palmsturch yönetiminde İsveç Merkez Bankası bastı. Sınırsız biçimde üretildiği için sonuç hiper enflasyon oldu. Aynı yöntemi 1700’lerin  başında John Law idaresinde Fransız Merkez Bankası denedi sonuç yine ekonomik yıkım ve yüksek enflasyon oldu. Fransızlardan etkilenen İngiliz devleti de aynı dönemde bu defa merkez bankası aracılığıyla değil ‘Güney Denizi Şirketi’ adlı bir firma aracılığıyla sınırsız para değil sınırsız hisse senedi basarak savaşları ve ekonomik zorlukları atlatmaya kalktı. Sonuç tarihe güney denizi balonunun yarattığı ekonomik yıkım olarak geçti.

Osmanlı İmparatorluğu da  buluş ve yükseliş devirlerinde sınırlı altın ve gümüş para (akçe) kullanmıştı. Ama devlet zayıfladıkça padişahlar paranın ayarıyla oynamaya başladı. Tabi sonuç ekonomik huzursuzluk ve yeniçeri isyanları oldu.

Bütün bu tarihin ortaya koyduğu sonuç şudur

Paranın devlet tarafından yaratılması şart değildir. Önemli olan paranın arzının sınırlı olmasıdır. Çok nadir de olsa bazen altın ve gümüş bile bu sınırı sağlamayabilir. Örneğin batılılar güney Amerika’yı yağmaladığında büyük altın ve gümüş varlığını Avrupa’ya getirmiştir. Birden bire normalin çok üstünde altın ve gümüş ile karşılaşan ekonomiler perişan olmuştur. Osmanlı’da da bu durum çok ciddi olumsuz etki yaratmış sabit fiyat (narh) ve tımar sistemlerinin bozulmasına  ve Celali İsyanlarına yol açarak devletin yüzyıllar sürecek çöküşünü başlatmıştır.

Yani özel bir şirket tarafından da basılsa devlet tarafından da üretilse kağıt ile de basılsa altın ile de üretilse parasal tabanı oluşturan temel para arzı sınırlı olmalıdır. Bu sınırlı baz üzerine ekonomi bir şekilde kendi ihtiyacı olan kredileri üretebilir.

Günümüzde ise bu tarihi gerçekler ortada değilmiş gibi mevcut merkez bankası kontrolünde sınırsız para üretimi modeli yerine merkez bankası kontrolünün zayıflatıldığı ya da tamamen ortadan kaldırıldığı; devlet tarafından doğrudan sınırsız para basıldığı yeni modeller önerilebilmektedir. 

Bu yeni modelleri önerenler şimdiye kadar sınırsız basılan paraların büyük özel bankalara ve sonuçta büyük kapitalistleri yaradığını doğru olarak tespit ediyorlar. Ancak bugün büyük özel sermaye sahiplerinin faydalandığı bu ayrıcalıkları bu sefer güçlü bürokratlara devrederek farklı bir sonuca ulaşmaya çalışmak hayaldir. para arzı sınırsız olduğu sürece sonuç hep yüksek enflasyon ve geniş halk kitlelerinin alım gücünün çalınması ve ekonomik yıkım olacaktır.

Bitcoin programının değiştirilemez biçimde yazılmış ne olursa olsun para arzını 21 milyon adet Bitcoin ile sınırlayan politikasını şimdi bir de bu gözle değerlendirin…

Comments (0)
Add Comment