Çoğu gitti azı kaldı…

Bu hafta bir toplantıda teknolojiyi tartıştık. Kıymetli hocalar ve uzmanlar tek tek söz aldılar. 
Sıra bana geldiğinde blok zincir ve dijital dönüşüm üzerine fikirlerim soruldu. Ben de doğrudan konuya girdim: “Aslına bakılırsa parayı kullanmadan alışveriş değeri yaratma işinde çok önce başladık” deyiverdim.

Mesela uçak bileti satın alıyoruz ama uçak bileti ile uçmadan puan kazanamıyoruz. Demek ki sadece para harcayarak bilet almak firmanın gözünde bir değere dönüşmüyor. Fakat bir kere uçtuk mu bakın neler oluyor ? Uçuş millerimizi başka uçak biletleri için hatta kendimizi kalabalıklardan ayıracağımız salonlara girmek için de kullanabiliyoruz. 

Sonra başka bir örnek verdim: Attığımız bir twit mesajı ile hayvanlara su veya mama verebiliyoruz. Hatta bir camiada uzun bir süre üye olarak kalabiliyorsak söz konusu camiada farklı bir konuma gelip farklı muamelede görebiliyoruz. “Örnek kişi vs” oluyoruz. Geçenlerde öğrendim ki Büyük Kulüp Üyeliğinde 25 yılı tamamlamış ve “Yüksek Divan Üyesi” olmuşum. Sanıyorum böylelikle kritik kararlarda fikrim sorulacak hatta üye adaylarına referans olmam kolaylaşacak. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz.

Bu örneği biraz daha çeşitlendirdim: Hemen yakınımızdaki eski ABD Başkonsolosluğu Binasını satın alan SOHOyu da kast ederek “yalnız üyelere mahsus“ ibaresi ile işletilen kulüpler veya restoranlar da olduğunu hatırlattım. Buraya kabul edilmek için sadece zengin olmak değil itibarlı olmak da gerekiyor. İtibarın evrensel olarak belirlenmiş tarifini kast ediyorum elbette.  

Nihayetinde oldukça şaşırtıcı bir başka bariz örnek daha verdim: Wimbledon’da şampiyon olan tüm tenisçiler All England kulübüne doğrudan üye olurlar. Ancak John McEnroe şampiyon olduktan sonra üye yapılmamıştır. Çünkü davranışları genel ahlaka uygun olmadığı için üyelik işlemleri başlatılmamıştır. Yani başarılı olmak sadece kazanmak değil. Nasıl kazandığımız da önemli oluyor. 

Özetle kişilerin davranışları gelire ya da servete dayalı bir sınıflandırma yaratmasa da değere dayalı bir sınıflandırma ortaya çıkarıyor diyebilirim. 

Şunu da hatırlattım: Blok zinciri teknolojileriyle de sahtekarlıklarının önüne geçme ihtimali oldukça yüksek. Dolayısıyla öteden beri “temel değer” olarak sayılması gereken ancak günümüzde ekstra bir özellik haline gelen “ahlaklı olmak” bizden önceki kuşakların özlediği gibi “zaten olması gereken“ seviyesine erişebilecek. En azından böyle bir ihtimal var demeliyim.

Daha hassas bir konuya gireyim:  Din eksenli siyaset ya da ticaret yapılanmalarının da zemin kaybedeceğini görebiliyorum. Çünkü bu tip ilişkilerde ortak payda “güven” oluyor. Ancak sahtekarlığın ve safsatanın egemen olduğu bir dünyada bireylerin inanç doğrultusunda gruplaşmalara gitme ihtiyacını istismar eden örgütlenmeler bizi nerelere getirdi gayet iyi biliyoruz. 

Dolayısıyla değer yargılarının sadece dine ya da herhangi bir inanca gerek kalmadan ahlak çerçevesinde temel bulması teknolojinin sayesinde olacaktır desem hayalperestlik olmayacaktır. Daha önceki yazılarımda bu durumdan dene bırak bahsetmiştim bundan sonra ise daha özel daha detaylı yazılar yazacağım bu konuda.

Bu arada Altın’ın yükselişini de izlemek lazım. Jeopolitik riskler elbette ortada ama eğer kuvvetli paralara karşı güven azalması daha da devam ederse söz konusu yükselişin kritpo paralara da sirayet etmesi mümkün olabilir. Dikkatle izlemekte fayda var.

Comments (0)
Add Comment