Bitcoin’e ve ondan sonra ortaya çıkarak Blok Zinciri
teknolojisi ile geliştirilen kriptoparalara olan ilgi her geçen gün
artmaktadır. Bitcoin ve altcoin’lere yapılan yatırımlar ve konuyla ilgili
iktisadi ve hukuki tartışmalar da derinleşmektedir. Merkeziyetsiz yapısı
özellikle bankacılık ve sermaye piyasasını yakından ilgilendiren Bitcoin’in
etrafında şekillenen ekosistem artık, bu alana ait, kendine özgü
uyuşmazlıkların, son yıllarda özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde
mahkemelere taşınmaya başlamasıyla yeni bir evreye ulaşmıştır. Bu davalar,
Bitcoin, diğer kriptoparalar ve kriptopara borsaları gibi bu alanla bağlantılı
hizmetler ve kavramlar konu ve etki bakımından bankacılık ve sermaye piyasası
hukuku perspektifinden ele alınmakta ve analiz edilmektedir. Bu incelemede
kriptopara alanında önem arz eden ve alanda ilk olan davalar, dayanakları ve
konuları bakımından ele alınarak, gelecekteki benzer davalar için örnek
sonuçlar ortaya koyacak olması bakımından ele alınacak, taraflarının, konusunun
arz ettiği özelliklerin ışığında konuya dair hukuki tartışmaların bankacılık ve
sermaye piyasası hukuku perspektifinden ele alınması ve daha iyi anlaşılması
hedeflenecektir.
GENEL OLARAK
Bitcoin, son on yıldır, hem kriptografi ile oluşturulmuş ilk
dijital para olmasının hem de bir ödeme sistemi özelliği göstermesinin
etkisiyle bankacılık ve finans teknolojileri ile ilgili olarak en çok konuşulan
konuların başında yer almaktadır. Bitcoin’in merkeziyetsiz yapısı bu ilginin ve
tartışmaların temel sebebidir . Bankalara ve merkezi mutabakat sistemlerine
kıyasla , daha ucuz, daha hızlı ve daha güvenilir bir alternatif üreten bir
seçeneğin mümkün olduğunu ortaya koyan Bitcoin, blokzincir teknolojisini ilk
defa kamu oyuna sunan bir kriptopara olması bakımından ise gerek yerel ve
gerekse küresel ölçekte hem kamunun hem de özel sektörün yakın ilgisine mazhar
olmuş ve olmaktadır .
Bitcoin’e olan bu yoğun ilgi ve talebi besleyen ve sürdüren
bir diğer faktör ise klasik yatırım araçlarına göre Bitcoin’in değerinde
yaşanan değişimlerin yarattığı ilgi ve
heyecan olarak gösterilebilir . Tüm bu gelişmelere ve sebeplere ilaveten,
Bitcoin ile ödeme kabul eden kurum ve kuruluşların sayısının giderek
artması ve blokzincir ile Bitcoin’e
alternatif olarak üretilen altcoin
denilen çok sayıdaki diğer kriptopara ve ödeme sistemlerinin kullanıma
sunulmasıyla artış gösteren kriptopara yatırımları ve bu paralarla yapılan
işlemlerin hacmi ise Bitcoin’in ve diğer kriptoparaların bankacılık ve sermaye
piyasası hukuku açısından daha fazla ele alınmasına yol açarak hukuki önemini
de arttırmaktadır .
Bitcoin, kimin tarafından geliştirildiği noktasındaki gizemini
ilk ortaya çıktığı günden bu yana, bu konudaki tüm iddia ve tartışmalara karşın
hala korumaktadır. Varlık amacının veya yaratıcısının kimliğinin
belirsizliğinden midir bilinmez ama sanal bir varlık olmasından dolayı
mülkiyetine ve güvenilirliğine dair soru işaretlerinin yol açtığı tereddütler
halen devam etmektedir. Buna karşın; Bitcoin’in ve altcoin’lerin saklanması ve
mülkiyeti, bunların dijital para arzı işlemlerine konu edilmesi, kriptopara
borsalarındaki Bitcoin işlemleri, Bitcoin’den sonra ortaya çıkan Ripple
örneğinde olduğu gibi, bu kriptoparaların uluslararası para transferinde veya veya menkul kıymet alım satımlarında kullanılması bir çok önemli
hukuki tartışmaların yanı sıra bu alanın nasıl düzenleneceğine dair çok sayıda
öneriyi beraberinde getirmiştir . Bitcoin ve onu takip eden kriptoparaların
hukuk tarafından nasıl, hangi başlık altında düzenleneceği incelendiğinde konu
ve fonksiyon bakımından bu alanı düzenlemeye tek aday olarak, bu para ve
araçların finansal piyasada yarattığı alternatif ve rekabetin yanı sıra
bankaların ve sermaye piyasası kurumlarının da ürünlerini ve hizmetlerini blok
zincir teknolojisine adapte etme eğilimlerinin de etkisiyle, bankacılık ve
sermaye piyasası hukuku ön plana çıkmaktadır .
Bitcoin’in kendisi ve onu takiben ortaya çıkan yeni
kavramların, iş modellerinin ve ilişkilerin ele alındığı ve hukuken
tartışıldığı davalara konu olan iddialar, savunmalar ve delileri incelendiğinde
ise bu alanın bankacılık ve sermaye piyasası hukuku perspektifinden ele
alınmakta olduğu ve bunun kriptoparaların türleri ve işlevleri penceresinden
bakıldığında kaçınılmaz olduğu anlaşılmaktadır . Davalara konu olan kriptopara
uyuşmazlıkları hızla artmakta, bankacılık ve sermaye piyasalarını düzenleyen
kurumların konuyla ilgili karar ve uygulamaları ise bu alana özgü, ilk özgün
hukuki tartışmalar ve davalar olması bakımından önem arz etmektedir . Bitcoin
ile bağlantılı hukuki tartışma ve davaların ağırlıklı olarak banka ve sermaye
piyasası hukuku ile ilişkili olmasından ötürü bu tartışma ve davalarda inceleme
konusu olan iddiaların, taleplerin ve delillerin, Bitcoin’in kendisi gibi,
önümüzdeki yıllarda banka ve sermaye piyasası hukukuna kalıcı etkileri
olacaktır. Bu sebeplerle, Bitcoin ile veya blokzincir kullanılarak ortaya
çıkartılan altcoin’ler ile ilgili olup kamuoyunun yoğun ilgisini çeken bazı
güncel dava örneklerini, bankacılık ve sermaye piyaslarını düzenleyen kurum ve
kuruluşların Bitcoin veya altcoin’lerle bağlantılı olarak aldığı karar ve
yaptığı uygulamalara konu edilen hukuki tartışmaları ele almak ve analiz etmek,
Bitcoin ile bağlantılı mevcut ve müstakbel hukuki konularda geleceğe ışık
tutabilme potansiyeline sahiptir.
Bu makalede, yukarıda özetlenen dayanak, sebep ve amaçların
ışığında; öncelikle halihazırda piyasada bulunan Bitcoin’in önemli bir
miktarına dair hak sahipliği iddiasını konu alan Wright - Edelman davasında
yaşanan hukuki tartışmalar ele alınacaktır. Bu dava, Bitcoin hak sahipliği ve
bunun ispatına dair önemli konuları gündeme taşımış olması bakımından bundan
sonraki davalar için emsal teşkil etme özelliği arz etmektedir. Ele alınacak
bir diğer dava olan United States of America v. Robert M. Faiella davası ise
Bitcoin’in hukuken para olarak kabul edilmesi, bu yönüyle Bitcoin alım satımı
ve transferi işlemlerinin para transferi sayılması, bunların şüpheli işlem
bildirimine tabi ve konu edilmesi bakımından verilen ilk kararlardan olması
yönüyle önem arz etmektedir. Ardından Bitfinex – Tether manüpilasyon iddilarıa
konu uyuşmazlık ve Ripple XRP’nin menkul kıymet vasfında olup olmadığı
eksenindeki dava ele alınacaktır. Böylece Bitcoin ve onu takiben ortaya çıkan
altcoin ve kriptopara borsaları ekseninde ortaya çıkan gelişmeler dört farklı
hukuki tartışma ve açıdan, bunlara dair davalar dikkate alınarak
incelenecektir.
Bitcoin kullanıcılarına Bitcoin ve diğer altcoin’lerin alım
satımında hizmet sunmaya başlayan işlem platformlarının hukuki statüsüne dair
ABD hukuku bakımından Securities and Exchange Comission ’un (SEC) belirlediği
ve uyguladığı kriterler ve bu konudaki görüşler ise hem incelenen davalar
bakımından önem arz ettiği hem de konunun bankacılık ve sermaye piyasası hukuku
perspektifinden ele alınması sebebiyle
çalışmamızın son kısmında ele alınacaktır .
BITCOIN
Ortaya Çıkışı
Bitcoin’in temelinde internet protokolünün geliştirilmesi yer alır. Dijitalleşmenin ilk adımı olan internet, 1969 yılında UCLA ile Stanford Araştırma Enstitüsünün arasında kurulan ilk ağ bağlantısından sonra zaman içinde tüm ürün ve hizmet gruplarının ya kısmen ya da tamamen dijital iletişimin bir parçası olmasına yol açmıştır. Bu süreçte zaman içinde yayıncılık, eğlence endüstrisi, kamu, borsa ve finans dünyası gibi bir çok sektör, konu ve alan dijitalleşirken paranın da bundan etkilenmesi ve dijital dönümüşüme konu olması kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşmiştir . 1930 ve 1970’lerde yaşanan ekonomik krizlerde ortaya çıkan aşırı enflasyonun ve paradaki değer kaybının sebebi olarak, ulusal para politikaları gösterilmiş; dünyanın tamamı için geçerli tek bir para birimi fikrinin temelleri atılmıştır. Ancak bunun nasıl yapılabileceği ortaya konulamadığı için AB ülkelerindeki Euro ortak parasında olduğu gibi 90’lardan itibaren bölgesel para modelleri aracılığıyla ulusal para yerine stabilitesi bir ülkeye bağlı olmayan para modelleri geliştirilmeye çalışılmıştır. İnternet bankacılığının parayi dijitalleştirmesini takiben, 2007 -2008 yılında ABD’de ortaya çıkarak tüm Dünya’yı etkileyen parasal krizlerde bankalar ve aracı kurumlar genel ve ciddi bir itibar kaybı yaşamıştır. Bankaların, temel bir varlığa dayanmadan basılan yani değeri sadece itibari şekilde oluşan nakit parayı, özellikle ev kredileri için yetersiz güvencelerle fakat aksine yüksek miktarda kredi olarak kullandırması bankalara olan güveni sarsarken, aracısız, merkeziyetsiz para üretme ve transfer etme işlemleri devam eden dijital dönüşümün ulaştığı teknoloji ile artık mümkün hale gelmişti.
Friedrich August von Hayek’in 1976 yılında kaleme aldığı “Paranın Ulussuzlaştırılması” makalesi ile başlayan bu süreç ve fikir, blokzincirin temelini oluşturan ve 1979’da patent tesciline konu edilen Merkle Ağacı adlı veri doğrulama buluşuyla entegre edilmiş, David Chaum’un 1983 yılında kaleme aldığı “İzlenemeyen Ödemeler İçin Kör İmzalar” makalesinde ortaya koyduğu şekilde bankalara gerek duyulmayan ve merkezi yapılar tarafından izlenemeyen dijital paralar fikri olgunlaşmıştır. Nick Szabo’nun 2005’deki BitGold isimli kriptoparayı konu alan makalesi, parasal işlemlerde üçüncü taraflara olan bağımlılığın dijital paralarla ortadan kaldırılmasını, stabil dijital paralar aracılığıyla ulusal paraların yarattığı enflasyonun önüne geçilebileceği fikrini temellendirmiştir . Tüm bu gelişmelerle adeta adım adım tespit edilen tüm gereksinimler, dijital verilerin zaman damgası ile tespit edilmesine, verinin değiştirilemezliğine ve merkezi olmayan bir ağda bu verilerin tutulabilmesine dair öngörüleri içeren Stornetta – Haber’e ait “How to Stamp a Digital Document?” (Dijital bir Belgeyi nasıl Damgalarız?) başlıklı makalesiyle tamamlanmıştır. Geriye artık bu bilgilere göre ortaya konulan dijital para ihtiyacını açıklayan ve modelleyen bir çalışma yapılması kalmış olup bu da çok gecikmeden 30.10.2008’de Satoshi Nakamoto rumuzuyla yayınlanan “Bitcoin: A Peer-to-Peer Electronic Cash System” .......
Makalenin tam metni için....
https://legal.com.tr/urun/banka-ve-finans-hukuku-dergisi-yil-2020-sayi-34/368228